🦪 Bir Kendi Gibi Zalimi Sevmiş Sözleri

Güneş gibi ol şefkatte merhamette. Gece gibi ol ayıpları örtmekte. Akarsu gibi ol keremde cömertlikte. Toprak gibi ol tevazuda mahviyette. Deniz gibi ol hoşgörüde. Ölü gibi ol. Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol. Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol. Gönderen birblog zaman: 00:31 Hiç yorum yok: 1. Michael Jackson ve Lisa Marie Presley. 2. Bruce Willis ve Demi Moore. 3. Ryan Gosling ve Sandra Bullock. 4. Paris Hilton ve Benji Madden. Bir kendi gibi zalimi sevmiş, yanıyormuş! Nisan 17, 2010 10:24. Bu şarkıyı yakıştırdım, çünkü sözleri şöyle: “Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime, titrerim mücrim Abdulkadir Geylani Sözleri. Halinizden şikâyette bulunmayın. Sabredin, feryat etmeyin. Doğruluk üzere devam edin. İsteyin, istemekte bıkkınlık göstermeyin. İçinde bulunduğunuz istenmeyen hallerden dolayı ümitsizliğe düşmeyin. Daima ümitli olun. Birbirinize düşman değil, kardeş olun. Birbirinize buğz etmeyin. Gönül Bir Güzeli Sevmiş Ayrılmaz Albümü (Türkünün Bulunduğu Albümler) → Yazdır ile ilgili diğer türküler → Aslıma Karışıp Toprak Olunca → Aşkın Beni Elden Ele Gezdirdi → Beş Günlük Dünyada → Bir Kökte Uzamış Sarmaşık Gibi → Dostlar Beni Hatırlasın → Gizlendi (U.H.) → Gönül Bir Güzeli BirKomünistle Evlendim İncelemesi - Şahsi Yorumlar. Bir Komünistle Evlendim PDF indirme linki var mı? Philip Roth - Bir Komünistle Evlendim kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Bir Komünistle Evlendim PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Seningibi bir zalimi Tarihlere yazmaz mıyam Bu gitmeler benş yorar Her şeyimiz gördü zarar Geleceksen gel demeden Dostlarımız seni sorar Bütün doslar seni sorar.. Kız ben seni vurmaz mıyam Saçlarından yolmaz mıyam Senin gibi bir zalimi Tarihlere yazmaz mıyam (Sevmek günah olsaydı Önce mecnun sevmezdi Kerem aslı için yanmazdı kGhw. Taksimle başlıyor, peşrev, kâr, ağır semai, bazen türkü, yürük semaî ile devam ediyor. Göbek atmadan bir Türk eğlencesi eksik sayılacağı için de genellikle “oyun havası” ile sona klasik müzik konserinden farklı elbette! Katılımcıların rahatça eğlenmesini, şarkılara katılmasını da bekliyoruz. İçki ve özellikle rakı da bu geleneğin ayrılmaz parçası sayılır, en azından ben öyle düşünüyorum diyelim. Geçen hafta Nazlı Ilıcak, Sabah’taki köşesinde, Fehmi Koru’nun düzenlediği bir “fasılın” fotoğrafını yayımladı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de burada tekrarlayamıyorum, ama tarif yan yana dizilmiş sandalyelerde ciddiyetle oturuyorlar. Takım elbiseler, sımsıkı bağlanmış kravatlarıyla sanki bir konferans dinliyorlar gibi. Konu da muhtemelen quantum mekaniği gibi bir şey olmalı, yüzlerdeki ciddiyete bakarsak!Misafirlerin önünde barok havalı, üzeri beyaz mermer sehpalar “fasıl”dan bir hayli farklı bir görüntü Hanım’ın aktardığına göre Cüneyt Özdemir, fotoğrafı twitter’da görünce şöyle sormuş “Fasıldan önce İstiklâl Marşı da okundu mu?”Yerinde bir soru!Fotoğraftan taşan ciddiyete ve ağır havaya bakınca, herhalde “Kimseye etmem şikâyet”i söylüyorlar diye Serkis Efendi’nin nihavent şarkısını lisedeki müzik öğretmenimizden öğrenmiştim. Müzeyyen Senar kadar olmasa bile ben de makamına uygun icra ederim!Bu şarkıyı yakıştırdım, çünkü sözleri şöyle “Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime, titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime!”Tabii gazete patronlarına “onları atın, beni alın” yazıları yazarak şikâyetlerini açıkça dile getiren Fehmi Koru’dan daha çok Cumhurbaşkanı katılmıştır. Bakın daha ne kadar görevde kalacağı bile belli değil. 5 sene mi, 7 sene mi? Bir daha aday olabilir mi, olamaz mı?Ama yazıdan öğrendiğimize göre “Sen olmasan buralara gelemezdim ben” söylenmiş ki işte hatırşinaslık diye buna derim!Ama bu hatırşinaslık Başbakan’ın çağrılmasına kadar varamamış. O da fasıla katılmış olsaydı, “Kal diyemem, gel diyemem” şarkısına eşlik durumda “Unutulmuş birer birer, eski dostlar, eski dostlar” şarkısını da hâzırunun söylemesi uygun Sakık’ın çağrılmamış olması ise “açılıma” uygun düşmemiş. Oysa “Sen hep beni mazideki halimle tanırsın” şarkısına eşlik Baykal da artık nereye çağrılsa gitme kararı almış görünüyor, o da makam koltuğunu hayal ederek “Elbet bir gün kavuşacağız”ı ya da “Sabret gönül, bir gün olur bu hasret biter”i söyleyebilirdi pekâlâ!Devlet Bahçeli’nin de “Çırpınırdın Karadeniz”i çok iyi söylediğini biliyoruz Hanım’ın yazısından öğrendiğime göre “Sen içerken bezmimizde, bâdeler hep nur olur” şarkısı da terennüm edilmiş!Evet, gerçekten de insanın sevdiği birisi ile içtiği “nur” olur ama her halde içilen şey de nar suyu, portakal suyu olmamalıydı. Hele hele kahverengi gazlı sulardan içtilerse ve o da “light” ise böyle bir şey asla gelecek fasılın biraz daha “fasıl” ruhuna uygun olarak yöntem bana “Bir kendi gibi zalimi sevmiş” şarkısını hatırlattı ki başlıkta da zaten bu kürdilihicazkâr beste var!İki yaşam, iki başarı öyküsüBİZDE kişisel yaşamöyküsünü anlatmak geleneği yaygın değil. Önemli işler başarmış, yaşamları boyunca önemli olaylara tanıklık etmiş insanların büyük bölümü, hatıralarını kendilerine gerçek bir tarihin tanığı olan insanların anlatacaklarından, herkesin öğreneceği bir şeyler iki ayrı kitap Bekir Okan’ın oto biyografisi. “Barak’tan Avrasya’ya Yaşadıklarım, gördüklerim, öğrendiklerim” adını taşıyor. Doğan KitapDiğeri ise Akın Öngör’ün oto biyografisi “Benden sonra devam Geleceğin liderine sürdürülebilir başarı için ipuçları”. Alametifarika YayınlarıHer iki yazar da “dostum” diyebileceğim, yakından tanıdım insanlar. Bu nedenle yaptıkları işlere ve başarılarına karşı objektif olmayabilirim. Ama kamuoyu her ikisini de tanıyor, bu nedenle böyle bir endişe Okan, öğretmen olarak atıldığı yaşamını “girişimci” olarak sürdürmüş, önemli şirketler kurmuş, şimdi de kendisini Okan Üniversitesi ile Türkiye’nin geleceğine adamış bir Öngör, ise kelimenin tam anlamıyla bir “profesyonel” ve “benden sonra tufan” dememiş, profesyonel sorumluluğunu hiç aklından çıkarmamış, başarılı bir gençlerinin her iki kitaptan da öğreneceği, gelecekte atılacakları iş yaşamlarında yararlanacakları çok şey yaz tatilinde bu kitapları okumalarını öneririm. Nasil anlatiyim pismanligimi Sensiz ne haldeyim sorma sorma Sana bakanlara dusmanligimi Cahilligime de yorma yorma Sen gideli her sey renginden oldu Gonlumun gulleri sarardi soldu Hayatimin gulen yuzu kayboldu Of bir cift dilegim var kirma kirma Ah bir cift dilegim var kirma kirma Tutma benim gibi onun elini Onu benim gibi sevme sevme Ben kimseyi sevmedim senin gibi Sen de benim gibi sevme sevme Sen de benim gibi sevme sevme Nasil sever nasil kiskanirmisim Nasil da gitmene sessiz kalmisim Sen gitmissin ama ben anlamisim Hala seviyorsan durma durma Bakma benim gibi onun yuzune Of ona yuregini verme verme Akma benim gibi onun gozune Gonul sarayini serme serme Ah gonul sarayini ona gosterme Tutma benim gibi onun elini Onu benim gibi sevme sevme Ben kimseyi sevmedim senin gibi Sen de benim gibi sevme sevme Sen de benim gibi sevme sevme Ah sen de benim gibi sevme sevme Fatih Mehmet Arabacıoğlu – Ben Nerdeyim Şarkı SözleriSormadım niye geldiğini Sormadım niye gittiğini Kalbim tedirgindi Öğrendim yeni bittiğiniSen hazırdın ben değil bu kimseye reva değil Yolun uzun benle değil tüm hayat artık seninBir yanım ona karşı bir yanım o hep haklı Bir yanım bana karşı sen olmasan olmaz Bir yanım ona karşı bir yanım o hep haklı Bir yanım bana karşı ben nerdeyim….Söz – Müzik Fatih Mehmet Arabacıoğlu Ada Sahillerinde Bekliyorum Ada sahillerinde bekliyorumHer zaman yollarını gözlüyorumYârim seni seviyor istiyorumBeni şâd et Şadiye’m başın içinNerede o mis gibi leylaklarSararıp solmak üzere yapraklarBana mesken olunca topraklarBeni şad et Şadiye’m başın için Neşeli ortamlarda hep el çırparak söylenen bu türküde aslında Suat Bey ve Şadiye Hanım’ın hüzünlü aşkı anlatılır. Şadiye zengin bir ailenin kızıdır. Suat ise fakir bir gençtir. Kader ikisini bir yaz Ada’da buluşturur ve birbirlerine aşık olurlar. Fakat babası, kızını Suat’a vermek istemez. Kış geldiğinde Şadiye ve ailesi Ada’dan ayrılır. Suat ise Ada’da kalır ve sahilde hep Şadiye’nin ona geleceği günü bekler. Bu arada mektuplarla haberleşmeye devam ederler. Fırtınalı bir akşam Suat bu özleme dayanamaz ve kendini denizin azgın sularına bırakır. Ertesi sabah fırtına nedeni ile gelemeyen tekneden Suat’a bir mektup gelir. Bu Şadiye’nin mektubudur. Mektupta Şadiye “Suat, babamı nihayet evlenmemize ikna ettim, gelip beni ailemden isteyebilirsiniz.” yazıyordur. Bir Bahar Akşamı Rastladım Size Bir bahar akşamı rastladım sizeSevinçli bir telaş içindeydinizDerinden bakınca gözlerinizeNeden başınızı öne eğdiniz? İçimde uyanan eski bir arzuDedi ki yıllardır aradığın buŞimdi soruyorum büküp boynumuDaha önceleri neredeydiniz? Şarkının hikayesini güfte yazarı Fuat Edip Baskı şöyle dile getirmektedir. ” Gençlik yıllarım. Yaş Cahit Sıtkı’nın mim koyduğu 35. Bekarım. Bir gün efkar dağıtmak için sinemaya gittim. Tam oturacaktım ki arkamda iç gıcıklayıcı bir hareket ve fısıltı hissettim. Arkama döndüğümde genç kızlardan biri telaşla bana bakıyordu. Göz göze geliverdik birden. Kız mahcup bir biçimde başını öne eğdi. İşte hepsi o kadar. Adını bilmem, sanını bilmem. Şimdi kalk ta ona sen’ diye hitap et bakalım. ” Beste Selahattin Pınar. Gençliğe Veda Elveda, elveda gençliğim, elveda, ey hatıralarElveda mesut günlerim, ümit dolu sayfalar. Yine mevsimler dönecek, yine yapraklar düşecekGiden gençliğimiz geri gelmeyecek. Ellerim semaya doğru yalvardım yıllarcaDursun zaman dönmesin mevsimler Tanrım, tanrım, bana ümit ver, heyhat…Elveda, elveda, elveda ah, elveda. Yıldırım Gürses bir akşam geç vakit evine dönerken sokakta yaşayan yaşlı bir adama rastlar. Üstünde kendisini ısıtacak bir giysisi bile bulunmayan bu yaşlı adam çöplerden yaktığı ateşle ısınmaya çalışmaktadır. Yaşlı adamın yüzündeki çizgileri o an savrulan bir çınar yaprağındaki çizgilere benzeten sanatçı gençliğin insanın elinden nasıl da hızla kayıp gittiğini ve zamanın asla geri gelmeyecek bir kıymet olduğunu fark eder. İşte bu duygularla bu dizeleri yazar ve daha sonra da besteler. Ağlar Gezerim Sahili Ağlar gezerim sahili sanki benimlesinAy’da yüzün geceyi öpen sularda sesinBilmek istemem, şimdi nerede nasıl kiminlesinDünya gözümde değil, çünkü sen gönlümdesin Selim Aru her sabah Samatya sahilinde yürüyüşe çıkar ve bu yürüyüşler sırasında karşılaştığı çok güzel bir genç kız dikkatini çeker. Önceleri tazeliğine hayran olduğu bu kız daha sonraları hayallerini süslemeye başlar. Günler akıp giderken bir delikanlı belirir kızın yanında. Selim Aru bu delikanlıyı için için kıskanır. Yanlarından geçerken Rumca konuştuklarını ve kızın adının Eleni olduğunu öğrenir. Selim Aru buna rağmen her gün kızı görebilmek için sahildeki yürüyüşlerine devam eder ama bir süre sonra artık Eleni görünmez. Bir gün, bir hafta, bir geçer. Kızı görebilmek için her gün sahile gider ama nafile, artık o güzel kız yoktur. Beste Alâeddin Yavaşça Ben Gamlı Hazan Ben gamlı hazan sense bahar dinle de vazgeçSen kendine kendin gibi bir taze bahar seçOlmaz meleğim böyle bir aşk bende vakit geçSen kendine kendin gibi bir taze bahar seç Şarkının bestecisi Melahat Pars, söz yazarı Sıtkı Angınbaş’tan musîki dersleri almaktadır. Birlikte geçirdikleri vakitler arttıkça Melahat Hanım’ın gönlü Sıtkı Bey’e doğru engellenemez biçimde kayar. Bir müddet sonra hocası bu ilginin farkına varır. Ancak aralarında büyük yaş farkı vardır. Sıtkı Bey bu aşkın imkansızlığını daha sonra Melahat Pars’ın bestelediği dizelerle dile getirir. Unutturamaz Seni Hiçbir Şey Unutturamaz seni hiçbir şey, unutulsam da benHer yerde sen, her şeyde sen, bilmem ki nasıl söylesemBir sisli hazan kesilir ruhum eğer görmezsemHer yerde sen, her şeyde sen, bilmem ki nasıl söylesem Müzehher Özerinç ile Ekrem Güyer Ankara Radyosu’nda çalışırken tanışırlar. Arkadaşlıkları önce aşka, sonra da evliliğe dönüşür. Ekrem Güyer bir gün udunun tellerine vururken sadece sevdiği kadını düşünür ve onun için bu besteyi hazırlar. Unutmadım Seni Ben Unutmadım seni ben unutmadım,Her zaman kalbimdesinAylar, yıllar geçti, söyle sen neredesinAnlaşıldı, sen geri dönülmeyen yerdesinUnutmadım, unutamadım seni ben,Her zaman bendesin Müzehher Güyer ve Ekrem Güyer’in birlikteliği ne yazık ki çok uzun sürmez. Geçirdiği mide kanaması sonunda Ekrem Güyer hayata gözlerini yumar. Müzehher oğlu Metin ile yalnız kalmıştır. Ayaklarının üstünde durmaya çalışır ama sevdiği eşini unutamaz. Günlerden bir gün Müzehher Hanım radyo evinin koridorunda elinde bir kâğıtla beklerken bestekâr Şekip Ayhan Özışık ile karşılaşır. Elindeki kâğıtta o unutulmayan ve unutulmayacak aşkının güftesi vardır. Bir Kendi Gibi Zalimi Sevmiş Bir kendi gibi zalimi sevmiş yanıyormuşDuydum ki beni şimdi vefasız anıyormuşKalbim gibi feryat ediyor sızlanıyormuşDuydum ki beni şimdi vefasız anıyormuş Üç evlilik yaşayan ve bu evliliklerinde hiç mutlu olmayan Lemi Atlı, üçüncü eşinin kendisini terk edip gitmesinden sonra çok acı çeker ve eşinin evlendiği kişi ile mutlu olmadığını duyunca da bu şarkıyı besteler. Nereden Sevdim O Zâlim Kadını Nereden sevdim o zalim kadınıBana zehretti hayatın tadınıSormayın söylemem asla adınıBana zehretti hayatın tadını Bir bahar akşamı İstanbul Kuşdili çayırında Hafız Burhan konserinde rastlaştılar Selahattin Pınar ile tiyatro sanatçısı Afife Jale. İkisi de 25 yaşındadır. Çok severler birbirlerini ve evlenirler. Ancak Afife önceleri tedavi olmak için başladığı morfine alışmıştır. Bu kötü alışkanlığından kurtulması için çok mücadele ederler ama olmaz. Afife’nin ısrarı ile ayrılırlar sonunda ve ikisi için de kötü günler başlar. Afife Jale 39 yaşında yoksul ve kimsesiz hayata veda ederken Selahattin Pınar da acılar içinde yaşayacaktır. Aylar Geçiyor Sen Bana Hâlâ Geleceksin Aylar geçiyor sen bana hala geleceksinYetmez mi bu hasret daha yıllarca mı sürsünHülyalarımın membaı bir taze çiçeksinBekletme yazık sen de solar sen de çürürsün Atıfet Hanım Taksim’de bulunan Panorama Gazinosu’nda kadınlar matinesine gider. O gün Selahattin Pınar da tambur ile Münir Nurettin Selçuk’a eşlik etmektedir. Selahattin Pınar, Atıfet Hanım ile göz göze gelir ve hayran olur. Üstat yıldırım aşka tutulmuş olacak ki Atıfet hanıma hemen o gün evlenme teklif eder. Arkadaşlıklarının ilerlemesine rağmen, Selahattin Pınar’ın 37, Atıfet Hanımın ise 19 yaşında olması nedeniyle kızın ailesi evlenmelerine razı olmaz. Bunun üzerine Selahattin Pınar Burhan Bey’in şiirini Rast makamında besteleyerek Atıfet Hanım’a gönderir. Bu şarkıyı dinleyen Atıfet Hanım bohçasını topladığı gibi Selâhattin Pınar’a kaçar. Evlenirler ve Selâhattin Pınar ölene kadar beraber yaşarlar. Kimseyi Böyle Perişan Etme Allah’ım Yeter Kimseyi böyle perişan etme Allah’ım tutmaz, bir ümit yok, gelmiyor hiçbir haberAğlamaktan gözlerim etrafı artık görmüyorHazreti Yakup’a döndürdü beni hükmü kader Zamanın en tanınmış ruh doktoru olan Rahmi Duman’ın 15 yaşındaki oğlu 12 Mart olayına neden olan o karışık günlerde yasa dışı bir örgüt tarafından fidye için kaçırılır. Rahmi Duman parayı zorlukla denkleştirir, fidyeyi öder ve oğlunu kurtarır. Oğlunun rehin tutulduğu günlerde bir baba olarak yaşadığı kaygı ve acıyı ifade ettiği güfteyi bestekar Alaeddin Yavaşça’ya bestelemesi için verir ve ortaya bir babanın evlat sevgisini, hasretini ve acısını çok dokunaklı biçimde anlatan bir şarkı çıkar. Beni Kör Kuyularda Merdivensiz Bıraktın Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın,Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın Aşk ve ayrılık denince akla ilk gelen şairlerdendir Ümit Yaşar Oğuzcan. Melankoli dolu ruhu ve bunları satırlara döktüğü şiirleriyle tanınan Oğuzcan’ın yapıtlarında aslında yaşadıklarının etkisi çok büyüktür. Çünkü Oğuzcan, 24 kez intihar etmeye teşebbüs edecek kadar karamsar bir ruh haline sahiptir. Baba Oğuzcan’ın bu hayatı büyük oğlu Vedat Oğuzcan’ı olumsuz yönde etkiler. Babasının hayata bakış açısı Vedat Oğuzcan’ın da aklında intihar fikrini getirir. Babasının başarısız intihar girişimlerinin aksine, Vedat Oğuzcan ilk girişiminde Galata Kulesi’nden atlar ve 17 yaşında hayatını kaybeder. Hayatını şiirlerine yansıtan yazar bu acısını da yine dizelere dökerek yenmeye çalışır. Beste Münir Nurettin Selçuk Körfezdeki Dalgın Suya Bir Bak Göreceksin Körfezdeki dalgın suya bir bak göreceksinGeçmiş gecelerden biri durmakta derindeMehtâb iri güller ve senin en güzel aksinVelhasıl o rûya duruyor yerli yerinde Yahya Kemal, ünlü şair Nazım Hikmet’in annesi ressam Celile Hanımla büyük aşk yaşamış, ancak hem Nazım’ın karşı çıkması hem de şairin evlenmek istememesi nedeniyle Celile Hanım, Yahya Kemal’i ve İstanbul’u terk ederek Avrupa’ya gitmiştir. Şairin bu dizeleri Celile Hanım’ın hasretiyle yazdığı söylenir. Beste Osman Nihat Akın Olmaz İlaç Sine-i Sad Pareme Olmaz ilaç sine-i sad paremeÇare bulunmaz bilirim yaremeBaksa tabiban-ı cihan çaremeÇare bulunmaz bilirim yareme Kastediyor tir-i müjen canımaGözleri en son girecek kanımaŞerh edemem halimi cananımaÇare bulunmaz bilirim yareme Çok iyi bir müzik adamı olan Hacı Arif Bey padişah Abdülmecit zamanında saraydaki cariyelere müzik dersi vermektedir. Cariyelerden Zülf-i Nigâr isimli Çerkez güzeline gönlünü kaptırır ve dedikoduların ayyuka çıkması üzerine padişahın fermanıyla evlenirler. İlk çocuklarının doğumundan sonra ağır bir hastalığa yakalanan karısının acısıyla da bu şarkıyı besteler Hacı Arif Bey. Makber Her yer karanlık pür nur o mevkimağrip mi yoksa makber mi ya RabYa habgah-ı dilber mi ya RabRüya değil bu, ayniyle vaki Kabri çiçekten bir türbe olmuşDönmüş o türbe bir hacle-gaheBir hacle-gahe dönmüşse türbenAç koynunu aç maşukanım ben Makber Abdülhak Hamit’in ilk eşinin ölümünün ardından yazdığı mersiye tarzındaki şiirinin adıdır. Bu şarkının sözleri ise yine Abdülhak Hamit’in yazdığı bir oyundan alıntıdır. Abdülhak Hamit Bombay’da görevliyken verem olan ilk eşi Fatma Hanımın hastalığının artması üzerine İstanbul’a dönmek üzere yola çıkar. Ama eşi kurtulamaz ve Beyrut’ta ölür. Eşini orada toprağa veren şair yasa boğulur. Altı ay boyunca karanlık bir bodrum katında yaşar. Altı ay sonra o bodrum katından çıktığında Gülhane Parkı’na gidip ahaliye Makber şiirini okur. Gamzedeyim Deva BulmamTatyos Efendi bir akşam Beyoğlu’nda iki yakın dostu Ahmet Rasim Bey ve gazinodan arkadaşı kemençeci Vasili meşk yapıyor. Tatyos Efendi’nin meşki Ehl-i aşkın neşvegah-ı kuşe-i meyhanedir’ ile başlamış, Bilsen ne bela geçti şu biçare serimden’ semaisiyle devam etmiş. Tatyos Efendi gece boyunca kemanı elinden hiç bırakmamış, Mani oluyor halimi takrire hicabım’ gibi içli şarkıları peş peşe döktürmüş. Gece sona ererken meyhanede birkaç müşteri ve sandalyeleri toplayıp yerleri süpüren birkaç çocuktan başka kimse kalmamış. Vasili ve Ahmet Rasim Bey de tam gitmeye hazırlanırken Tatyos Efendi kemana uzanmış, sanki saatlerdir içen ve çalan o değilmiş gibi kemanı omuzuna yerleştirip, hafifçe başını kemana eğerek, dudaklarında acı bir tebessümle o ana kadar duyulmamış o uşşak şarkıya giriş yapmış. Gam-zedeyim deva bulmam / Garibim bir yuva kurmam / Kaderimdir hep çektiren / İnlerim hiç reha bulmam / Elem beni terk etmiyor / Hiç de fasıla vermiyor / Nihayetsiz bu takibe / Doğrusu takat kemanı omuzundan indirdiğinde hiç kimsenin tek bir kelime edecek hali yoktur. Vasili hıçkıra hıçkıra ağlar, meyhane de kalanlar da gözyaşlarını birbirlerine sezdirmeden silmeye çalışırlar. Birkaç hafta içinde İstanbul’da bu şarkıyı ezberlemeyen ne hanende ne sazende kalıyor. Kalamış Yok Başka yerin Lütfu Ne Yazdan Ne de Kıştan Münir Nurettin Selçuk dostu Behçet Kemal Çağlar’dan içinde Kalamış ismi geçen bir şiir yazmasını ister. Bir türlü şiire başlayamayan şairi heyecanlandırmak için “Bir akşamüstü gel de seni sandalla Kalamış’ta gezdireyim” der. Ilık bir yaz akşamı Münir Nurettin Selçuk’un daveti üzerine Kalamış’taki Kulüp’e giden Behçet Kemal Çağlar kulübün kapalı olduğunu görür ama ısrarla kapıyı çalınca kapı açılır. Behçet Kemal Çağlar’ın anlatımıyla, “Münir Bey’in yanında bir afet var ki, kadın karada, denizi gözlerinde gezdiriyor. Üçümüz sandalla denize açıldık. Münir Bey kürek çekiyor, ben şiir yazıyorum, kadın geriniyor, sularla oynuyor, çıldırtıyordu beni velhâsıl. Birden kadın “Behçet Bey, şiir ilerliyor mu?” demez mi. Fırsatı hemen kullandım “İlerliyor hanımefendi, son yazdığım satırları size okuyayım “Gündüz koya sen gel, gece gelsin aya növbet. Emret güzelim istediğin şarkıyı emret”. Kadın “Ne dediğini anladım” der gibi yüzüme bakarken kahkahalar atıyordu. Münir Bey şiiri çok beğenmişti. “Çok güzel madem iki satırını okudun, öteki satırları da dinleyemez miyiz? Tamamlanmamış şiir okunmaz, ama madem şiiri sizin için yazıyorum, derken kadına erkekçe bakıyordum, o da bana denizleşen gözleri ile bir şeyler mırıldanıyordu. Şiiri baştan sona okudum. Yok başka yerin lütfu ne yazdan ne kıştan Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış’tan Yok zerre teselli ne gülüşten ne bakıştan Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış’tan Gündüz koya sen gel, gece gelsin aya növbet Emret güzelim istediğin şarkıyı emret İstanbul’u sevmezse gönül aşkı ne anlar Düşsün suya yer yer erisin eski zamanlar Sarsın bizi akşam rengi dumanlar Bir tatlı huzur almaya geldik Kalamış’tan Sandal sefası yaptığımız gecenin anısını hatırlatan bu güfteyi Münir Nurettin Selçuk Nihavent makamında bestelemiştir. Ah Nideyim Sahn-ı Çemen Seyrini Cananım Yok Bu şarkının söz yazarı ve bestecisi Padişah Üçüncü Selim zamanında Sarayda musikişinaslık yapan Sadullah Ağa’dır. Sadullah Ağa haremde cariyelere musiki dersi vermekle görevlidir. Bu arada Padişahın gözdelerinden birine aşık olur. Bunu duyan Padişah vezirine Sadullah Ağanın idam edilmesini emreder. Sadullah Ağayı çok seven vezir onu idam ettirmeyip Sarayın bir odasına hapseder. Sadullah Ağa hapis yatarken bu şarkıyı yazar ve besteler. Bir meşk sırasında bu şarkı Padişaha dinletilir. Şarkıyı ilk kez duyan ve çok beğenen Padişah söz yazarı ve bestecisinin Sadullah Ağa olduğunu öğrenince vezirine ” Böyle değerli bir bestekarı nasıl öldürttüm ” diyerek üzüntüsünü bildirir. Vezir, “Padişahım, ben Sadullah Ağayı idam ettirmedim, hapsettirdim” der. Bunun üzerine padişah “Hemen Sadullah Ağayı huzura getirin” diye emreder. Sadullah Ağa huzura getirilir. Bu arada gözdesi de Padişahın yanındadır. Padişah orada Sadullah Ağa ile gözdesini evlendirir. Ah nideyim sahn-ı çemen seyrini cânânım yok / Ah bir yanımca salınır serv-i hırâmânım yok / Yâr yâr kurbanın olam yâr / Dost dost hayranın olam dost / Yel lel li ye le la ömrüm ye le la te re li ye le la la mirim te re la li / Ah bir yanımca salınır serv-i hırâmânım yok Zeytin Gözlüm Sana Meylim Nedendir Hikayeyi bilmeyenler şarkının zeytin gözlü bir sevgiliye hitap ettiğini sanır. Oysa ardında yürek burkan, göz yaşı döktüren bir hikaye vardır. Hüceste hanım iyi bir ailede yetişmiş, edebiyata meraklı bir kişidir. Duygularını mısralara dökmeyi sever. Hayata son derece bağlı olan Hüceste Hanım gün gelir tüberküloza yakalanır. Tedavi için Heybeliada Sanatoryumu’na yatar. Doktoru Ömer Münif’tir. İki hisseden kalbin, iki duygu insanının, doktor hasta ilişkisi zamanla aşka dönüşür ve bu aşk evlilikle sonuçlanır. Çok mutludurlar. Mutluluk bir süre sonra Mehmet’in doğumuyla taçlanır. Mehmet büyür ve aile onun geleceğini düşünmeye başlar. Her ana baba gibi onlar da Mehmet’in iyi yetişmesini istemektedirler. İmkanları da vardır ve hasreti yüreklerinde saklamaya söz vererek Mehmet’i Avrupa’ya gönderirler. Mehmet Avrupa’ya gider gitmesine de hasretin bitmesini, Mehmet’in dönmesini bekleyen aile, hasretin yanına hayal kırıklığının da eklenmesiyle, derinden sarsılır. Mehmet okulu bitirir ama dönmez anasına, babasına. İsviçre’ye yerleşir. Şair ana yüreği burkularak oğlu için bir şiir yazar Zeytin gözlüm sana meylim nedendir Bu sevmenin kabahati kimdedir Gül olmuşsun dikenlerin bendedir. Zeytin gözlüm uzaklarda işin ne Şarkıları düşürürüm peşine Zeytin gözlüm özlem ektim yollara. Rast gelirsen halimi sor onlara. Gülkurusu akşamlar senden yana. Zeytin gözlüm uzaklarda işin ne Şarkıları düşürürüm peşine. Bir Sabah Bakacaksın ki Bir Tanem Ben yokum Tüberkülozu yenen Hüceste Hanım kadere yenilmiştir. Eşini de kaybeder bir süre sonra. Yalnız kalır ve hayatını bakım evinde geçirmeye başlar. Hasreti ve ümidi hala yüreğinde duyan Hüceste Hanım bir süre sonra çaresiz bir hastalığı yakalanır. Mehmet’in hiç olmazsa cenazesine geleceğini umar. Ölmeden önce “Bunu cenazemde Mehmet’e verin” diye bir mektup bırakır arkadaşlarına. Ölmeden önce şöyle seslenmektedir gurbetteki oğluna. Bir sabah bakacaksın ki bir tanem ben yokum / Dünyayı sana bırakıyorum / Söz aldım saatlerden bir tanem sana koşacaklar / Söz aldım gecelerden seni uyutacaklar / Şarkılardan söz aldım hatırlatacaklar / Gözlerimdeki son yağmurlar pencerende beni anlatacaklar sana bir bir / İleride belki bir gün buğday misali düştüğüm yerde, belki bir dikenin dibindeyimdir çaresiz kim bilir nerelerde / Bir sabah bakacaksın ki bir tanem ben yokum / Dünyayı sana bırakıyorum / İçli ölümsüzleştirmek ister Hüceste Hanımı. Alır o sözleri ve Hüseyni Makamında besteler. İnci Çayırlı ile birlikte katılırlar cenazeye. Bir ricası vardır İnci Çayırlı’dan. ”Bunu Hüceste’nin mezarı başında oku” der. Defin işlemleri tamamlanır, herkes dağılır, İnci Çayırlı oturur mezarın başına ve o anaya seslenir, “Zeytin gözlüm, sana meylim nedendir?” ve “Bir sabah bakacaksın ki bir tanem; ben yokum.” Artık Bu Solan Bahçede Bülbüllere Yer Yok Şarkının hikayesini bestecisi Alaeddin Yavaşça’nın ağzından öğrenelim. “ Bir gün Faruk Nafiz Çamlıbel muayenehaneme geldi. O zamanların çok meşhur doktoru İsmail Gürkan’dan karısı için randevu almamı rica etti. Randevuyu aldım ve birlikte hocaya gittik. Hoca eşini muayene etti ve bana kadının çok ilerlemiş bir kanser hastası olduğunu, tıbbi olarak yapacak bir şeyin bulunmadığını, yapılacak şeyin geri kalan ömrünü ağrısız geçirmekten ibaret olduğunu söyledi. Sonucu Çamlıbel’e zar zor söyleyince çok üzüldü, adeta yıkıldı. Bir süre sonra eşi vefat etti. Haftalar sonra bana geldiğinde çok üzüntülü idi. Cebinden bir kağıt çıkarıp yazdığı şiiri bestelememi istedi.” Artık Bu Solan Bahçede Bülbüllere Yer yok/ Bir Yer ki Sevenler Sevilenlerden Eser Yok/ Bezminde Kadeh Kırdığımız Sevgililer Yok/Bir Yer ki Sevenler Sevilenlerden Eser Yok/ Gecenin Matemini Aşkıma Örtüp Sarayım Ünlü besteci Selahattin Pınar dönemin ünlü bir kadın sanatçısına aşık olur. Babası bu birlikteliği uygun görmez. Aralarında bu nedenle kavga çıkar. Selahattin Pınar babasına küser ve kapıyı vurup evden çıkar. Bir süre sonra eve geri döndüğünde babasının vefat ettiğini öğrenir. Bunun üzerine arkadaşı Mustafa Nafiz Irmak’a bir şarkı sözü yazmasını ister ve bu eser ortaya çıkar. Gecenin Matemini Aşkıma Örtüp Sarayım/ Gittin Artık Seni Ben Nerde Bulup Yalvarayım/ Şimdi Ben Tıpkı Şifasız Bir Yarayım/ Gittin Artık seni Ben Nerede Bulup Yalvarayım/ Baharı beklerken Ömrüm Kış Oldu Hüseyin Öğretmen Artvin’de kendisini sevdirmiş, gurbette olmasına rağmen derin dostluklar kurmuştu. Ev sahibi aynı zamanda yakın dostu olan bey artık evlilik zamanının geldiğini söyleyerek onu Melahat ile tanıştırmıştı. İki genç birbirlerini beğenmiş ve evlenmeye karar vermişlerdi. Hüseyin bu durumu ailesine bildirdi. Ailesi bu durumdan hiç memnun olmamıştı. Kendilerinin de bir gelin adayı olduğu için bu evliliğe şiddetle karşı çıktılar. Tüm engelleme çabalarına rağmen Hüseyin Melahat ile evlendi. Uzun yıllar evli kaldılar ve iki çocukları oldu. Fakat bir türlü istenmeyen bu evlilik Hüseyin ile Melahat arasında huzursuzluğa yol açtı. Uzun yıllar Almanya’da bulunan Sami Derintuna Türkiye’ye ağabeyini ziyarete gelmişti. Ağabeyine nasıl olduğunu sorunca ağzından şu kelimeler çıktı.” Sami’ciğim yorgunum, vefasız dostlarıma, yıllarıma dargınım”. Sami Derintuna Almanya’ya dönerken ağabeyine “ İyileşeceksin, merak etme” dedi. Ancak yengesinden ağabeyinin amansız hastalığını öğrendi ve bunun üzerine Selçuk Tekay ile birlikte bu şarkıyı besteledi. Baharı beklerken ömrüm kış olduGözümde her zaman biraz yaş olduEn güzel duygular bana düş oldu Yorgunum dostlarım yorgunum artıkVefasız yıllara dargınım artıkTutmadı ellerim sıcak elleriDuymadım aşk denen tatlı sözleriTaşıdım gönlümde acı izleri Yorgunum dostlarım yorgunum artıkVefasız yıllara dargınım artıkİçimde ateşler söndü kül olduAşk bahçem kurudu sanki çöl olduYar bildim o bile bana el oldu Yorgunum dostlarım, yorgunum artıkVefasız yıllara dargınım artıkTutmadı ellerim sıcak elleriDuymadım aşk denen tatlı sözleriTaşıdım ömrümce acı izleri Yorgunum dostlarım, yorgunum artıkVefasız yıllara dargınım artık Ayrılık Rüzgarı Gönlüme Doluyor Besteci Kamuran Beyin arkadaşı askerdi ve Almanya’da tanıştığı bir Alman kızına aşık olmuştu. Kısa sürede arkadaşları ilerleyerek evlenmeye karar verirler. Kamuran Beyin arkadaşı Almanya’da sevdiği kızın yanında yaşamak için mesleğinden ayrılmayı bile göze alır. Sevdiğinden söz alarak kısa süre sonra geri dönmek üzere Türkiye’ye gider. Ancak ailesi Müslüman biri ile evlenmesini istemedikleri kızlarını ikna etmeyi başarırlar ve bir Alman ile evlendirirler. Her şeyden habersiz sevdiği ile evlenmek için Almanya’ya dönen genç gerçeği öğrenince yıkılır. Kamuran Yarkın arkadaşının bu hüzünlü aşk hikayesinden esinlenerek bu şiiri yazar ve besteler. Ayrılık rüzgârı gönlüme doluyor / Vuslatın çiçeği açmadan soluyor / Elveda güzelim beni bekleme / Gidiyorum diye gözyaşı dökme / Sevgiler ümitler hep hayal oldu / Aşkımız heyhat bir masal oldu / Nerde hatıralar aşk dolu sözler / Sevdiğim taptığım o yeşil gözler / Elveda güzelim beni bekleme / Gidiyorum diye gözyaşı dökme / Sevgiler ümitler hep hayal oldu / Aşkımız heyhat bir masal oldu / Bir serap gibidir şimdi hatıralar / Ayrılık şarkısı söylüyor rüzgar / Elveda güzelim beni bekleme / Gidiyorum diye gözyaşı dökme / Sevgiler ümitler hep hayal oldu / Aşkımız heyhat bir masal oldu Dil Harab-ı Aşkınım Osman Sabuncu Diş Hekimliği Fakültesinde öğrenci iken Hamiyet Yüceses’in her konserine gider ve en önde oturup izlermiş. Sonunda ona ve sesine aşık olmuş. Bir konserinde dayanamamış ve bu şarkıyı söylemesi için bir kağıda yazıp şarkıcıya iletmiş. Hamiyet Yüceses şarkısını okuyunca Osman Sabuncu çok memnun olmuş ve teşekkür etmek için elinde bir buket çiçekle kulise gitmiş. O esnada kendisini çok sevdiğini ve evlenmek istediğini sanatçıya söylemiş. Önceleri sanatçı bu teklifi hayranının geçici bir hevesi sanıp önce okulunu bitirmesini, ancak ondan sonra bu teklifi kabul edeceğini söylemiş. Genç doktor adayı bu teklifi gerçek sanıp okulu bitirdiğinde evlenme teklif etmiş. Hamiyet Yüceses de verdiği sözü tutarak teklifi kabul etmiş ve evlenmişler. Evlilikleri sanatçı ölene kadar devam etmiş. Dîl harab-ı aşkınım sensin sebep berbadıma / Bir teselli ver gelip bari dil-i naşadıma /Taş mıdır bağrın ki gelmezsin benim imdadıma / Dini ayrı kâfir olsa rahmeder feryadıma BURASI AGORA MEYHANESİ 1890’da bir Rum olan kaptan Asteri Balat çarşısında bir meyhane açar. Meyhanesine de Rumca “meydan” anlamına gelen “Agora” adını koyar. Meyhane masa yerine kullanılan dev fıçıları ve ucuz şaraplarıyla kısa zamanda ün yapar. Ama meyhanenin ününü artıran olay ilgisiz bir biçimde İzmir kaynaklıdır. Aradan zamanlar geçer. Tarih 1959’dur. Onur Şenli adında bir tıp fakültesi öğrencisi komşu kızına aşık olur ama aşkına karşılık bulamaz. Aşk acısı ona soluğu birçok zaman İzmir’in Agora semtinde aldırmaya başlar. Çünkü Agora salaş meyhanelerin mekanıdır. Bir gün bu salaş meyhanelerden birinde içtikten sonra eve gelir ve bir mektup yazmaya başlar aşkına. Mektup şöyle başlar “Sana bu satırları bir sonbahar gecesinin felç olmuş köşesinden yazıyorum”. Onur Şenli, mektubun ileriki bölümlerinde fakına varır ki aslında bir mektup değil bir şiir yazmaktadır. Şiirine de şu adı koyar, “Gece, Şarap ve Aşk”. Onur şiiri yayımlatmak için fakültenin dergisine gönderir, şiiri kabul edilir. Şiir dergide tam basılmak üzereyken bir gazetenin kültür-sanat editörü tarafından görülür. Editör şiiri yayınlar ama adını değiştirerek.” Agora Meyhanesi”. Şiir o kadar sevilir ki, dillere pelesenk olur, hatıra defterlerinde yer alır, sevgililerin kulaklarına fısıldanır, şarkısı yapılır. Şarkıyı neredeyse ünlü olup da söylemeyen sanatçı kalmaz. Şarkıyı dinleyenler İzmir’deki Agora’dan habersiz Balat’ta ki Agora Meyhanesi’ne akın ederler. Çünkü şarkıdaki Agora Meyhanesi’nin burası olduğunu düşünmektedirler. Haliyle geceleri burası hınca hınç dolmaya başlar. Öyle popüler bir mekan olur ki tam 286 Türk Filmi’nin meyhane bölümleri burada çekilir. Yani ucuz şarapların satıldığı meyhane Türkan Şoray’ları, Fikret Hakan’ları, Ayhan Işık’ları, Cüneyt Arkın’ları ağırlamaya başlar. Sonraları kaderine terkedilir. AGORA MEYHANESİ Sana bu satırları bir sonbahar gecesinin felç olmuş köşesinden yazıyorum Beş yüz mumluk ampullerin karanlığında saatlerdir boşalan kadehlere şarkılarını dolduruyorum Tabağımdaki her zeytin tanesine simsiyah bakışlarını koyuyorum Ve kaldırıp kadehimi bu rezilcesine yaşamaların şerefine içiyorum Burası agora meyhanesi burada yaşar aşkların en madarası ve en şahanesi Burada saçların her teline bir galon içilir gözlerinin her rengine bir şarkı seçilir Sen bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin bu sekiz köşeli meyhane seni bilir Burası agora meyhanesi burası arzularını yitirmiş insanların dünyası Şimdi içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı boşalan ellerimde kahreden bir hafiflik Bu akşam umutlarımı meze yapıp içiyorsam elimde değil. Bu da bir nevi namuslu serserilik dışarıda hafiften bir yağmur var. Bu gece benim gecem kadehlerde alaim-i semaların raksettiği. Gönlümde bütün dertlerin horan teptiği gece bu camlara vuran her damlada seni hatırlıyorum Ve sana susuzluğumu birazdan şarkılar susar, kadehler boşalır umutlar tükenir mezeler biter Biraz sonra bir mavi ay doğar tepelerden bu sarhoş şehrin üstüne Birazdan bu yağmur da diner sen bakma benim böyle delice efkarlandığıma Mendilimdeki o kızıl lekeye de boş ver yarın gelir çamaşırcı kadın her şeyden habersiz onu da yıkar Sen mesut ol yeter ki ben olmasam ne çıkar,dedim ya burası agora meyhanesi. Bir tek iyiliğin tüm kötülüklere meydan okuduğu yer burası agora meyhanesi burası kan tüküren mesut insanların dünyası. Kanserle savaşan Dr. Onur Şenli tedavi gördüğü hastanede vefat eder 2017 BİR HTİMAL DAHA VAR Osman Nihat Akın PTT Baş Müfettişi olarak çalıştığı dönemde bir şubeyi teftiş ederken kasada açık görür ve müdürü çağırarak bu durumu kendisine bildirir. Ancak bu arada başka bir şubenin müdürünü çağırır. O gelmeden eksik parayı kasaya koyar. Müdür gelince parayı bir de sen say der. Müdür parayı sayar ve açık olmadığını söyler. Osman Nihat Akın o zaman ben yanlış saydım diyerek bir tutanak tutar ve olayı kapatır. Bir süre sonra ilk teftiş ettiği müdürden bir mektup alır. Mektubun içinde bir not ve eksik para vardır. Notta müdür önce teşekkür etmekte ve daha sonra şöyle demektedir.” O parayı ağır hasta olan karımın tedavi masraflarını karşılamak için almıştım. Bu parayı almasaydım BİR İHTİMAL DAHA VARDI O DA ÖLMEKTİ”. Mektubu okurken gözyaşlarına boğulan Osman Nihat Akın iş yerinden çıkıp sahil kenarına gider, o ünlü şarkısının sözlerini yazar ve daha sonra da nihavent makamında besteler. Bir ihtimal daha var/ O da ölmek mi dersin/ Söyle canım ne dersin/ Vuslatın başka alem/ Sen bir ömre bedelsin/ Sükut etme nazlı yar/ Beni mecnun edersin/ Vuslatın başka alem/ Sen bir ömre bedelsin 11

bir kendi gibi zalimi sevmiş sözleri